11 Ağustos 2012 Cumartesi

AÇLIK GREVİNDEKİ SARIYILDIZ'DAN BAŞBAKAN'A MEKTUP

  • Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, bulunduğu Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a mektup gönderdi. 15 Şubat gününden bu yana süresiz açlık grevinde bulunan Sarıyıldız, ölümle de sonuçlansa eylemlerini sürdüreceklerini ifade ederek, "Kürt halkı ve Kürt siyasetçileri olarak halkımızın özgürlüğü için bedel ödedik, bundan sonra da ödemeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum" dedi.

    BDP'nin tutuklu Şırnak Milletvekili Selma Irmak'ın ardından 15 Şubat tarihinden bu yana Mardin E Tipi Cezaevi'nde süresiz açlık grevi başlatan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, son siyasal gelişmeler nedeniyle başlattıkları açlık grevine ilişkin Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a basın aracılığıyla mektup gönderdi. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü, askeri ve siyasi operasyonların sona erdirilmesi ve Kürtlerin statüsünün kabul edilmesi gibi taleplere ilişkin açlık grevini sürdüren Sarıyıldız, Başbakan Erdoğan'a atfen yazdığı mektup öncesi eylemlerini "Baskıya ve zulme karşı tarihte eşine az rastlanır, büyük bir direnişle cevap veren ve bulunduğu bütün platformları direniş mevzisine çeviren cesur ve yürekli halkımız; Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın girişimleri sonucunda başlayan müzakerelerin Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve hükümetinin siyasi pervasızlığı ile boşa çıkarılmak istenmesi" üzerine başlattıklarını bildirdi.
    'KEMALLERİN, MAZLUMLARIN MİRASÇISIYIZ'

    "Êdî bes e' şiarı ile bütün meydanları dolduran anneler ve gençler rolünüzü büyük bir cesaret örneği ile bizlere gösteriyorsunuz" diyen Sarıyıldız'ın mektubunun geri kalanı şöyle: "
    Tarihi ve bir o kadar da kritik bir sürecin eşiğinde iken maalesef siz değerli halkımızdan fiziki olarak uzaktayız. Bizler, bedenlerimizi ölüme yatırarak demokrasi ve özgürlük istemlerini haykıran halkımızın çığlığına ses katmak için süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine girdik. 12 Eylül faşizmine karşı bedenlerini siper eden Hayriler, Kemallerin ve bedenlerini alev topuna dönüştürerek halk dirilişinin öncüleri olan Mazlumların, Ferhatların mirasçıları olarak bugün üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek ile mükellefiz. Cezaevinin zor koşullarında da olsa halkımızın bize vermiş olduğu siyasi misyonu da göz önüne alarak Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a düşüncelerimizi ifade etmeyi bir görev kabul ediyorum.

    'KÜRTLER HAKKINDA FETVA VERMEKTEN BAŞKA NE YAPTINIZ?'

    Sayın Başbakan, 'Özel politika uygulayacağız' dediğiniz Şırnak'ta sadece 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden itibaren halkın oyları ile seçilen 2 milletvekili, 6 belediye başkanı, 21 belediye meclis üyesi, 5 il genel meclis üyesi başta olmak üzere 500'ü aşkın kişi demokratik muhalefet yürüttükleri için gözaltına alındı. Yüzlerce parti üyemiz hakkında da yakalama kararı çıkarıldı. Sayın Başbakan, siz, takipçisi olduğunuz Osmanlı hükümdarlarının ellerini şakırdatarak emir yağdırması gibi her "ulusa sesleniş" konuşmanızda sizin otoriter ve baskıcı politikanıza teslim olmayan Kürtler hakkında fetva vermekten başka ne yaptınız? Okuduğunuz fetvaların hemen akabinde avukatlar, gazeteciler, kadınlar, sendikacılar, partimizin üye ve yöneticileri gözaltına alınarak tutuklandı.

    Basına da yansıdığı gibi bir günde 16 il'de 130 kişi KCK operasyonları kapsamında gözaltına alındı. Ocak ayında 887, Şubat ayının ilk on gününde 182 kişi; 41 günde bin 69 kişi gözaltına alındı. 2011 yılında ifade özgürlüğü çerçevesinde gözaltına alınanların toplam sayısının 30 bin 947 olduğu tahmin ediliyor. Son sayılar, Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısının bir ay içinde 3 bine yakın bir artış göstererek 131 bin 317'ye vardığını gösteriyor. Bunların 2 bin 360'ı çocuk... Terör suçundan tutuklu, hükümlü ve hükmen tutuklu olanların bildirilen son sayısı 8 bin 671. Bu tablo maskeli demokrasi balonuzun net bir karesidir. Sayın Başbakan. İleri demokrasi tiyatrosunun suflörü olarak artık sadece perde arkasında değil gözlerimizin içine bakarak adeta alay edercesine, Kürt halkının çözüm iradesi olarak gördüğü Sayın Abdullah Öcalan ve seçilmiş temsilcilerine tecrit, baskı, gözaltı, tutuklama ve ölümü reva gördünüz.

    Kürt Özgürlük Hareketi'nin yarattığı paradigmanın sinerjisinden korktuğunuz için demokratik ve özgürlükçü yaşam felsefesi ile kendi özyönetimini kurma yolunda adım atan Kürt siyasal hareketine karşı gözaltı ve tutuklama furyası başlatma fermanını verdiniz. Kürt sorununu inkar ve imha ile çözebileceğini sanan hükümetiniz kendi çıkarları doğrultusunda dizayn edemediği Kürt halkına karşı şimdi de öfke kusuyor. Kürt özgürlük hareketini tasfiyeyi amaçlayan ve Öcalan-PKK-halk üçlemini birbirinden ayrıştırma politikanız deşifre edildiği için öfkelisiniz. Öfkelisiniz çünkü; Kürtler, korku imparatorluğunuza "Hayır" dedi.
    İşte bugün, bizler bedenlerimizi açlığa yatırıyorsak bu sizin eserinizdir. Bugün, cezaevlerine doldurduğunuz insanlar mahkum değildir. Bilakis halkın, adaletine inancını yitirdiği rejimdir mahkum olan. Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş'ın da belirttiği üzere, "Hem dışarıda hem de içeride cezaevinde çok ağır, hukuksuz, vicdansız, ahlaksızca sürdürülen bir baskı, bir zulüm politikası var." Yarattığınız bu zulüm cenderesinde bizden köleliği Kabul etmemizi bekliyorsanız yanılıyorsunuz; 1990'lı yıllarda 3 bini aşkın köyü boşaltılan, binlerce evladını "faili meçhul" cinayete kurban veren, parlamenterleri sokak ortasında infaz edilen, gazetecileri ensesinden vurulan bu halkı bitirebildiniz mi? Yine koskoca bir "Hayır!" Kürt halkının yasadığı tarihsel deneyimlere bir kez daha bakmanızı öneriyoruz.

    "Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır" söylemi ile Kürt halkının anayasal haklarının tanınmayacağını belirterek, Kürde toplumsal ve kolektif hakları ile yaşayamayacağını ilan ettiniz. Tekrar şöyle bir geçmişe bakmanızı öneriyoruz Ey Başbakan! Kürde seni tanımıyorum diyenlere Kürt halkı, bedenlerini ateşe veren özgürlük savaşçıları sayesinde 12 Eylül'ün karanlığını aydınlatarak cevap verdi. Bugün de kendisine dayatılan inkar ve asimilasyona demokratik halk direnişi ile cevap vereceğinden hiç kuşkunuz olmasın.
    Uludere'de 35 yurttaşını katleden devletin Başbakan'ı olarak yine kibrinize yenildiniz. Olayı tazminat ile geçiştirmeye çalışan anlayışınız halk dili ile bir nevi, öldürürüm ama karşılığı ne ise veririmdir. Kürt halkına katliamı mubah gören işte bu anlayışınızdan ötürü ben ve arkadaşlarım sonu ölümle de sonuçlansa süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başladık. Başladık çünkü Kürt halkının demokratik ve haklı taleplerini bütün teknolojik imkanlarınıza rağmen susturamayacağınıza dair onurlu bir rettir eylemimiz.

    Tarihte ender rastlanan bir direniş örneği sergileyen Sayın Öcalan, Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü için bütün olanaksızlıklara rağmen adeta iğne ile kuyu kazarcasına barışçıl bir ortamın oluşması için mücadele etti. Ancak, Sayın Öcalan'ın sunduğu barış fırsatlarını değerlendirmek yerine, kimi zaman oyalama ve taktiksel politikalar ile kimi zaman da Kürt halkı üzerinde baskıyı katmerleştirerek tasfiyeyi amaçladınız. Oysa 15 Şubat'ta alanları dolduran Kürt halkı, dost düşman herkese tarihsel bir izahatta bulundu. Sayın Öcalan'ı yediden yetmişe bir bütün Kürt halkının sahiplenişi, inkarcı zihniyete verilen tarihsel bir ders niteliğinde oldu.

    Darbelerle ve baskılarla bir halkın susturulamayacağı sonucu artık çok açıktır. Operasyonlar, tutuklamalar ve yaşanan ölümler halklar arasında ayrılığı derinleştirmektedir. Bu konuda siyasetin ve siyasetçinin içine girdiği bu çıkmaza son verilmelidir. Kürt halkı ve Kürt siyasetçileri olarak halkımızın özgürlüğü için bedel ödedik bundan sonra da ödemeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Cezaevinde olan bütün arkadaşlarımın her zaman canlı ve diri olan özgürlük umutlarının zulüm politikanızı bertaraf edeceğinden kuşkunuz olmasın Ey Başbakan! (Diyarbakır/DİHA)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder