11 Ağustos 2012 Cumartesi

MARDİN HAPİSHANESİNDE BİR KIZIL YILDIZ


Cezaevinin önüne park ederken, bir grup bana doğru durup zafer işareti yapıyor. Yanlarına gidiyorum. Kilimlerini sermiş, çoluk çocuk oturmuşlar. Sanırsınız pikniğe gelmişler. Faysal Sarıyıldız’la görüşmeye geldiğimi duyunca gözleri parlıyor. “Biz de öyle” diyor bir kısmı. Görüşmelerini geciktireceğimi düşünüp kusura bakmayın diyorum ama meğer öğleden sonraymış görüş saatleri. Erkenden gelmişler Cizre’den, çayları yanlarında. Kürt halkının zorluklar karşısındaki metaneti düşünüldüğünde, hiç de şaşırtıcı değil aslında.

Hüsnüye Ecer’le görüşüyoruz ayak üstü. Onun da 20 yaşındaki oğlu tutukluymuş KCK davasından. Kürtçe anlattıklarını, cumhuriyetin tedrisatında Türkçe belletilmiş küçük bir kız çocuğu çeviriyor. Sarıyıldız için “Cezaevinde de olsa vekilimizdir, halkın onurudur. Bizler haklarımızı istiyoruz. Dilimizi istiyoruz. Faysal bizi, Kürt kimliğini ve dilini, barışı savunacak. Biz dilimizi kültürümüzü seviyoruz, kimse ölsün istemiyoruz, savaş bitsin istiyoruz. Belediye başkan yardımcımızdı. Şimdi de Meclis’e göndereceğiz” diyor. Ellerinde posterler fotoğraf çektiriyoruz beraber. Cezaevine girerken her biri selam ve sevgilerini yolluyor ona.

Dörtler milyonlara ulaştı

Ben de onların selamlarını iletmek üzere cezaevine giriyorum. Faysal Sarıyıldız’ın, önceki gün katıldığı duruşma KCK davalarından biriymiş. Bu, ana dava olmadığı için basına daha az yansıyor ama yaşadıkları, ana dava ile aynı. Davadan biraz bahsetmesini istiyorum.

“Bu dava ve mahkemelerin tavrı, savaşın sürmesinin dolaylı da olsa nedenlerinden biridir. Biz de anadilimizde savunma yapmak istedik. Ama mahkemenin tutumu aynıydı. Son celse arkadaşlarla kararlaştırarak, mahkemenin tavrını teşhir etmek üzere Türkçe bir açıklama yaptım.  Mevcut tutum değişmedikçe mahkemenin hukuki bir karar vereceğine dair bir beklentimizin olmadığını ifade ettim. Duruşma günü 17 Mayıs’a denk gelmişti. Askeri cuntanın cezaevlerinde de ‘Türkçe Konuşun, Çok Konuşun’ dayatmasının sonuçlarını, buna, 4 gencin bedenini ateşe vererek gösterdiği tepkiyi ifade ettim. Bugün belki bir kaç Esat Oktay vardır ama dörtlerin sayısı milyonlara çıktı. Vekillerimizin ifade ettiği o, kötü şeyler olacağı kaygısını, bizler de taşıyoruz. Bunu tehdit olarak anlamamak gerek. Bu kaygının çok haklı dayanakları var’ dedik. Tutanaklara da geçirdiler. Bu tutum değişmedikçe mahkemelere kendi irademizle katılmayacağımızı belirttik.”

Temel sorun statüsüzlüktür

“Cezaevinin durumu nasıl? Odalarda çok fazla kişi kalıyormuş?” diye soruyorum. “10-12 kişilik odalarda 40’a yakın insan kalıyor. Ayakkabıların bulunduğu merdiven altlarına, hatta masa üstüne dahi yatak koyuldu. 300 kişilik Mardin Cezaevi’nde 900 kişi var. Örneğin; dişiniz çürümeye başlasa ve revire gitseniz, ancak 6-7 ay sonra hastaneye gidebilirsiniz, o zamana dek dişiniz tamamen çürür zaten. Tabii çok daha ağır hastalar var. Ama devletin yok edemediği Kürtleri cezaevine tıkma politikası işlemiyor. Bu cezaevleri tüm Kürtleri almaz. Bir imar hamlesi olarak yenilerini yapsalar, arkamızdan gelen kuşaklar bitmez.” diyor.

“Seçim bölgenizdeki seçmenlere, sizi seçmeleri için herhangi bir vaadiniz var mı, neden sizi seçsinler ki” sorusunu Sarıyıldız şöyle yanıtlıyor: “Botan, savaşın acılarını çok yoğun yaşayan bir bölge. Kaybı olmayan hiç bir aile yok. 30 yıllık acılar, Bölge halkının tamamına politik bilinç de kazandırdı. Çocuğu ölmüş anneler kin duymuyor. Başka anneler, asker anneleri de bu acıyı yaşamasın diyorlar. Maalesef bu tutuma batıda, asker annelerinde pek rastlamıyoruz. Botan halkı, siyasete katılmalarına aracılık eden temsilcilerine, vekillerine güveniyor. Temsil noktalarında yanlış yapılmayacağını biliyor. Yapılırsa hesabını da sorar zaten. Ben son bir kaç yıl Şırnak’taydım. Halkla hep biraradaydım. Birlikte mücadele ettik. Devlet son zamanlarda bizlerin şahsında demokratik Kürt siyasetini cezaevlerine tıkarak sesimizi boğmaya çalıştı. Halkın cezaevindekileri tercihi, buna verilen bilinçli, politik bir yanıttır. Bizler, hükümetin Kürtleri tasfiye planını boşa çıkarmak için aday gösterildik. Zaten bizi aday gösteren halk. O yüzden zaten seçmiş olduklarını seçecekler.”

Sosyal ve siyasal sorunları çözeceğiz

“Seçimden sonrasına dair nasıl bir çalışma düşünüyorsunuz?” sorusuna da “Çatışmalı süreç bitmeden, Bölge insanının sorunları bitmeyecek. Şu anda temel sorun, Kürt halkının ve tüm halkların statüsüzlüğü. Her şeyden önce tüm halkların varlık ve kimliklerinin anayasal düzeyde tanınması gerek ki ekonomik, sosyal diğer sorunlar da çözülebilsin. Ama bir yandan da ekonomik-sosyal sorunlar da savaş bitimine bırakılmayacak kadar önemli. O nedenle bu süreçte haklı anlamaya, halkımızın özlediği sistemi yaşama geçirmeye dair çabalarımız olacaktır. Bizler Meclis’te halkımızın her türlü gereksinim ve talebinin savunucusu olacağız. Bir yandan da en temel sorunun, savaşın, son bulması için gerekli her türlü politik çalışmayı yürüteceğiz.” diye yanıtlıyor.

Ayrıcalık değil görevdir

“Adaylığınız netleşince cezaevinde nasıl karşılandı? Tutukluların sizden beklentileri nedir?” sorusuna da Sarıyıldız  şöyle yanıtlıyor: “Arkadaşların hepsi çok olumlu karşıladı. Cezaevlerinde zaten kültürel ve siyasi bilinç oldukça yüksektir. İçerideki tüm arkadaşlar bu görevi layıkıyla yapacak düzeydedir. Bu büyük bir ayrıcalık değil, geleneğimizde bakıldığı gibi bir görevdir. Arkadaşlar arasında şimdiden vekilim diyen de var. Bu biraz mahcubiyet yaratıyor. Hepsi kendi alanında o sıfatı layıkıyla yerine getirebilir. 20 yıldır içeride bedel ödeyenler var. Bazen onlara karşı yüzümün kızardığı da oluyor. Beklentiler konusuna gelince: Hiç birisinin özellikle cezaevi alanına ilişkin talebi olmadı. Onlar da bu sorunun çözülmesi ve onurlu bir barış süreci ile cezaevlerindeki rehineliğimizin biteceğini biliyorlar. En çok bu halka layık olacak şekilde çalışmak gerektiğini söylüyorlar. Ama talep olmasa da cezaevi koşulları çok ağır. Özellikle sağlık sorunu had safhada. Hasta arkadaşlarımız ki çoğu cezaevi koşulları nedeniyle hasta olmuş ya da bu koşullar hastalığını tetiklemiştir, gözümüzün önünde günden güne eriyorlar. Düpedüz yavaş yavaş öldürülüyorlar. Ölümle yüz yüze olan arkadaşlar bile kendilerini ön plana çıkartarak halkın gündemine gelmek istemiyor. Ama bu sorun da halkımızın gündeminde olacak kadar önemlidir ve bu koşullarla da mücadele edeceğiz.”

Türk yargısında kibir sorunu var

17 Haziran 2009 tarihinden bu yana KCK adıyla açılan davadan 50 arkadaşıyla beraber tutuklu yargılanan Sarıyıldız, mahkeme önüne çıkarılmak için 8-9 ay bekletildi. Diğer arkadaşları gibi hakkında delil denebilecek bir şey olmadan tutuklandığını altını çizen Sarıyıldız, delillerin nasıl çarpıtıldığını şöyle örneklerle gösteriyor:  Mesela ‘gel çay içelim’ sözünü bile eylem organizasyonu saymışlar. Bir olay anlatayım, Nusaybin belediye başkanımız Ayşe Gökkan benim üniversiteden arkadaşımdır. Bir otobüs yolculuğu sırasında yanındaki arkadaşı çantasını otobüste unutmuş. O da beni arayarak otobüsü karşılayıp çantaya bakmamı istemişti. Önce olayı anlattı, sonra tekrar arayıp “Faysal, otobüsün son durağı Cizre’dir uğrayıp kontrol et” dedi. Bunun ardından da defalarca görüştük, ben kontrol ettim, çanta otobüste bulunamadı dedim. Yani olay net biçimde anlaşılıyor ama sadece bu son, kısmını almışlar ve belediye başkanı Ayşe Gökkan’ı da örgüt üyesi gibi göstererek, bir örgüt üyesinin bana örgütsel bir malzeme gönderdiği iddia edilmiş. Bari, ‘Kürt siyasetini önlemek için tutukladıklarını söylesinler’ daha az gülünç olurlar. Türk yargısında ciddi bir kibir sorunu var. Bizim davada 10’un üzerinde duruşma geçti, bizler çok insani yaklaştığımız halde egemen bir tavır gördük. Gizli tanıklardan biri, ifadesinin baskı altında alındığını söylediği halde dikkate alınmadı. Duruşmada değinilen çok ciddi konuları gülerek, alay ederek karşılıyorlar. Yargı bir hizmettir. Bu tahakküm, bu muktedir kibri yıkılmak zorunda. Bunu devletin pek çok kademesinde, en üst düzey bürokrattan en küçük memura kadar görebilirsiniz. Bunun yıkılması gerek. Bizi mahkemeye getirip götüren askerlerle konuşuyoruz bazen, onlar da hak veriyorlar. Bu kadar boş, uydurma bir iddianame ile dava açılıp tutuklandıysak, kararı da bu kadar dayanaksız olarak verebilirler. Ama bu Kürt siyasi mücadelesini durdurmaya yetmeyecek.”

Amacı olmayan katlanamaz

Faysal Sarıyıldız aynı zamanda gazetemizin geçmişte muhabirliğini yaptı. Konuyu buraya getiriyorum, bir muhabir gözüyle cezaevi nasıl bir yer diyorum. “Cezaevindeki yaşamın her karesinden bir haber çıkar. Bu haberlerin hepsi gerçek bir hukuk devletinde yankı uyandıracak düzeyde olur. Ama ülkenin gerçekliği böyle değil. En sansasyonel şeyler bile dikkate alınmıyor. 90’lı yıllarda onlarca gazeteci katledildi. Şimdi de cezaevlerinde susturulmaya çalışılıyorlar. Cezaevleri insan doğasına ters. Kanıksanabilir bir yanı yok. Ama inancımız ve mücadele kararlılığımız katlanılabilir kılıyor. Büyük bir amacı olmayan katlanamaz.” diye cevaplıyor. Konuyu muhabirliğe getirmişken “Muhabirlik yaptığınız yıllarda yaşadığınız ilginç bir olayı anlatır mısınız?” diyorum.

“Ben Urfa’da muhabirlik yaptım. İktidar istediği için GAP’la bölgenin çehresinin değişeceği vurgusunu yapan haberler yapılıyordu. Mesela bilgisayar fuarında, yoldan geçen normal pantolon ceketli bir amcaya puşi ve şalvar giydirip, bilgisayar başında fotoğraflı haber yaptıklarını hatırlıyorum. Bu 1. sayfada çıktı. ‘Puşili, şalvarlı ama bilgisayar başında.’ Bu, batıda Bölge algısının düzeyini de gösteriyor. Oysa bu olaydan bir kaç yıl önce bir habere giden Nazım Babaoğlu kaybedilmişti. Bu o gazeteler için haber değeri taşımadı. Çünkü sadece siparişle haber yapıyorlardı.”

 
Halkımızı ve Botan’ı selamlıyorum

İleride cezaevleri için hayaliniz ne olurdu?

Tabii ki cezaevleri yıkılsın isterim. Ama bazı sembolik önemi olanları gelecek kuşaklara ibret olarak müze yapmak gerek. Nazi Almanyası’nda ya da bir çok vahşetin yaşandığı yerde cezaevleri müze oldu. Amed’in de böyle sembolik bir anlamı var. Dünyanın hiç bir yerinde yaşanmayan bir vahşetti. Orası mutlaka müze olmalı ama diğer tüm cezaevleri yıkılarak, insanın doğaya verdiği tahribatın bir özrü olarak yerlerine ağaç dikilmeli.

Demokratik Özerklik konusunda neler diyeceksiniz?

“Demokratik Özerklik Bölge’nin kültürel, tarihi ve sosyolojik gerçekliğini en iyi biçimde gören, sorunların çözümü için en iyi toplumsal sistem. Büyük bir beraberliğin yanı sıra, her sosyal ve kültürel katmanın kendisini rahatça ve özgürce yaşayabileceği bir sitem. Bölünme paranoyalarının, milliyetçi duyguların halkı meşgul etmeyeceği bir sistem. Siyasal, ekonomik, sosyal sorunları; mevcut sistemle kıyaslanamayacak kadar iyi biçimde çözecektir. Bu, ne zaman gündeme getirilse bölünme fobisi kışkırtılıyor. Bu söylem bilinçli olarak tedavüle sokuluyor. Oysa tek sınıfın, tek etnisitenin tahakkümünde bir birlik olmak, parçalanmaktan daha iyi değil.

Aileniz adaylığınızı nasıl karşıladı?

“Ailem siyasal mücadeleye yabancı değil. Babam da HEP’de yöneticilik yapmıştı. Bana hep büyük bir destek ve moral sundular. Zaten Botan’da politik bilinç sorunu yoktur. Tüm halkımızı ve Botan’ı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.”


Burası Cizîra Botan!

Sarıyıldız’ın seçim çalışmasını yürüten Av. Rojhat Dilsiz ve Faysal’ın kardeşi Cihan Sarıyıldız ile sohbet ediyorum. Özetlersem:

Tutuklu bir yoldaşın seçim çalışmasını yürütmek ister istemez bizi buruk ve hüzünlü ama bir o kadar da  hevesli bir atmosfere sokuyor. Bize güç veren ve çalışmalarımızda bizi daha hevesli yapan şey halkımızın tutuklu olan adayı çok iyi tanıyor ve ona güveniyor olması, çalışmalara gönüllü olarak destek vermek istemeleri, katılımlarıdır. Tabii bu işimizi de kolaylaştırıyor. Adayımız aramızdaymış gibi bir çalışma yürütüyoruz.

Burası Cizîra Botan! Yüzde yüzlük bir hedefimiz var. Bu bir idealden ziyade gerçekçi bir hedef. Zaten gerek milletvekili seçimi, gerekse belediye seçimlerinde yüzde 85-95 oy oranı almış bulunmaktayız. Her geçen gün seçim heyecanının giderek arttığı bir çalışma ortamındayız. Esnaf ziyaretleri, akşam ev ziyaretleri ve yine mahalle toplantıları ile geçen bir seçim çalışmamız kesintisiz sürmekte. Başaracağız...


 
Faysal Sarıyıldız kimdir?

Botan’ın Cizre ilçesi Bêdarê köyünde 1975 yılında doğdu. ilkokulu Bêdarê köyünda ortaokulu Cizre’de, liseyi Nusaybin’de okudu. 2001 yılında Harran Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. “Ülkede Gündem” ve “Özgür Bakış” gazetelerinde çalıştı. Bir müddet mühendislik faaliyetlerinde bulundu. 2009 yılında Kürt demokratik siyasetine yönelik yapılan siyasi soykırım operasyonu kapsamında tutuklandı. Halen Mardin E-Tipi kapalı cezaevinde yatmaktadır.


YARIN: MARDİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder