11 Ağustos 2012 Cumartesi

ALIKLAŞTIRILAN MEŞRUİYET ALANI


FAYSAL SARIYILDIZ

Memlekette ortak yaşam zeminin habire tüketildiği bu zamanlarda, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki siyasal iktidar, politik Kürt hareketi başta olmak üzere “hizada olmayan” her kesimi durmadan “meşruiyet” çizgisine çağırıyor. Meşruiyetin objektif anlamı üzerinden yapılacak her türlü çağrıyı makul görmek doğal olanı. Meşruiyet kamu vicdanı, ahlak ve dolayısıyla yasalarla uyumdan devşirir anlamını. Esas olarak politik alanda bu kavram birey, toplum ve siyasal iktidar arasındaki münasebetlerin üzerinde inşa edildiği prensip ve değerleri gösterir. Siyaset felsefesinde meşruiyet, toplum ve siyasal iktidarın karşılıklı onayı üzerinden geliştirir varlığını.
Bir siyasal sistemin meşruiyetinden söz edebilmek için, o sistemin yasalarında toplumsallığın esas alınmış olması, eylemlerinin toplumsal çıkarlarla uyumlu, sonuçların faydalı ve başarılı olması gerekiyor. Meşruiyeti salt yasallık ya da hukuki geçerlilikle tanımlamak, demokrasinin akamete uğradığı sistemlerde özellikle başvurulan kavramsal çarpıtmadır. Meşruiyetin temel unsuru olan ahlaki haklılandırma için, yönetimin haklı-insani amaçlarına uygun olması gerekir.
Tüm bu evrensel meşruiyet tanımlaması ışığında Recep Tayyip Erdoğan ’ın bahsini ettiği meşruiyet tanımlamasına bakıldığında, kavramın salt yasallık sınırlarıyla lanse edilmeye çalışıldığı görülür. O yasa ki cumhuriyet tarihi boyunca ortaya çıkmış bütün kötülüklerin müsebbibi... Herkesi Türk olarak tanımlayan tahakkümcü zihniyetin yazılı nizamnamesi…
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, meşruiyet açısından bir krizler tarihidir. Siyasi sistemin meşruiyetinin temel kaynağını oluşturan toplumsal mutabakatı temsil edememesi, toplumdan gelen sosyal, siyasal, kültürel meşru taleplere cevap verememesi, toplumsallığı esas alan çözümler geliştirememesi durumunda meşruiyet krizi ortaya çıkar. Bu bağlamda yaklaşıldığında siyasal iktidardan, sosyal, siyasal, felsefi ve kültürel gerçekliğiyle uyumlu icraatlar bekleyenler ile bahse konu makul beklentilere adaletli, haklı taleplerine cevap olmayan siyasal iktidar arasında ortaya çıkan ihtilafın kendisidir meşruiyet krizi.
Siyasal Kürt hareketi, meşruiyet krizinin kronikleştiği bir iklimde ortaya çıktı. İnkârcı ulus-devletin kesif bir zorla korunmaya çalışıldığı 1970’lerde, Kürt siyasal yaşamında bazı kıpırdanmalar oluştu. PKK dahil henüz devlete karşı hiçbir örgütün silahlı mücadelesi söz konusu değilken, 12 Eylül cuntası büyük bir vahşet gerçekleştirerek her türlü demokratik talebi boğmaya çalıştı. Her doğal olgunun kendi varoluşuna uygun olarak, oluşumunu gerçekleştirme eğilimi vardır. Bu bilimsel gerçek ortadayken binlerce yıldır bu topraklarda varlığını sürdüren Kürt halkı, gündüz vakti yok sayılıyordu. Varlığına dışarıdan bir müdahale veya hayati bir yönelim başgösterdiğinde yaşam ideasını sürdürmek isteyen her olgu, öz savunmasını gerçekleştirir. Kürtler de bu diyalektik kuralın gereğini yaptı ve direndi. Dilini, kültürünü ve duygusunu korumaya çalıştı.
Tarifsiz acılara, sayısız ölümlere neden olan silahlı süreci kim nasıl tanımlarsa tanımlasın, artık bir noktaya gelindi. Kürt siyasal hareketi, geride bıraktığımız 12 yıl içerisinde silahsız hak arama zemininin sağlanması için adeta yalvardı. Aydınlar, demokratik kitle örgütleri, ateşkes çağrılarına birçok kez cevap verilmesini istedi. 29 Mart 2009’da yapılan yerel seçimlerde, ortaya çıkan siyasal irade esas alınarak PKK tarafından 13 Nisan 2009’da yeni bir ateşkes ilan edilince, bir sonraki gün KCK adı altındaki operasyonlara başlandı. Yeni ve eski belediye başkanları, eski milletvekilleri dahil yüzlerce Kürt siyasetçisi cezaevine konuldu. Temsilcileri şahsında Kürtlerin büyük bedeller sonucunda elde ettiği siyasi kazanımlar, yok edilmeye çalışıldı. Kürtlere adeta ‘‘Tek güvenceniz silahtır, bırakmayın’’ deniliyordu. Üç bin kişi rehin alınarak, Kürt siyaseti felç edilmek isteniyordu. Tüm baskılara rağmen son genel seçimlerde Kürtlerin iyi bir irade ortaya çıkarmaları, çözümün artık daha kolay gelişeceği yönündeki umutları artırırken, siyasal iktidar bildiğini okumaya devam etti. On binlerce insanın iradesi olarak milletvekili seçilen Hatip Dicle ’nin vekilliği bizzat AKP ’nin ihbarı ve yargıyı açıkça yönlendirmesiyle iptal edildi. BDP ’li beş milletvekili halen içeride. Siyasal iktidarın yeni stratejisini anlamak bu anlamda güç değil: “Savaştığın gücü yok etme ihtimalin olmasa da büyük zayiat verdirip iktidarda bir iki dönem daha kal.”
Hiçbir zaman ciddiye alınmak istenmediğimiz için yaptığımız yorum, tahlil ve öngörüler hep yanlış okundu, tehdit görüldü. Lütfen kibrin, egemenlik duygusunun belirlediği bu tutumdan vazgeçin.
Gelinen aşamada Kürtler, ‘‘ölümden öteye köy yok’’ noktasına çok yaklaştı. Bu noktada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, belki hiçbir şeyin telafi imkanı olmayacak. Bu ülkede yaşayan 72 milyon insan herhangi bir şekilde etkilenecektir. Bunu öngörmek az da olsa tahlil kabiliyeti olan insanlar açısından güç değil. İktidar hırsı mevcut hükümetin başını döndürmüş, gözüne kara bir perde indirmiş. Nereye varacağını düşünme gereği duymadan her gün pervasız bir yönelimde daha bulunuyor. Kürtler meşru çizgiye çağrıyı trajikomik buluyor. Yaşanan kimi pratiklerin özeleştirisini çekinmeden veren Kürtlerin, onlarca yıldır yürüttükleri onurlu mücadelenin meşruiyetine dair kuşkuları yok. Yaşanan ölümler ve acılardan en çok Kürtler etkilendi. Ölümün, sürülmenin, hakir görülmenin acısını yüreğinde en çok Kürtler yaşadı. Hiçbir Kürt siyasetçisi yok ki kardeşi, oğlu ya da yakın akrabasını yitirmiş olmasın. Hiçbir Kürt siyasetçisi yok ki onurlu bir yaşamı dünyanın bütün makam ve kapitalist rantlarına değişmesin. Barışçıl bir yaşamın değerini, en çok acı yaşayanlar bilir. Kardeşi ya da çocuğunu bırakın, ailesinden herhangi biri sıcak çatışma bölgesinde askerlik yapmış tek bir AKP milletvekili gösterilebilir mi? Yoksul, saf Anadolu insanları demagoji eşliğinde durmadan savaş alanlarına sürülüyor. Artık ayılmanın zamanı gelmeli. Hepimiz bir arada mahşere sürülmeden, bu ülkenin halkı artık savaş rantçılarına, kan çağrıcılarına artık dur demeli.
Günümüz dünyasında Kürtler dışında mevcudu milyonlarla ifade edilen statüsüz tek bir halk gösterilemez. Statüsüzlük artık Kürtlere dayatılamaz. Kaldı ki ifade edilen statü ile bölünme, parçalanma değil, aynı güzelim ülke içerisinde bütünleşme ve bir arada istikrarlı yaşama var.
Sözün özü, yavuz hırsız edasını terk ederek meşruiyet alanına gelmesi gereken Recep Tayyip Erdoğan ve temsil ettiği zihniyettir.
                                                                                   FAYSAL SARIYILDIZ
                                                                         (28 AĞUSTOS 2011-RADİKAL İKİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder